Header Ads Widget

Yalan Kıskacındaki Suriye - 3


Dr. Bessam Ebu Abdullah, Ulusal Strateji Merkezi’nin sorumlusu. Dr. Abdullah, uzun yıllar ülkesinin Ankara Büyükelçiliği’nde görev de yapmış. Merkez’de uzun bir sohbet gerçekleştirdiğim Ebu Abdullah, Türkiye’ye her Suriyeli gibi çok kızgın. Özellikle Recep Tayyip Erdoğan’ın, “dünya ve bölge meselelerine din çerçevesinden baktığını” belirtiyor ve “Bu, Ortadoğu’da bile normal karşılanmayan bir durumdur” diyor.

- Türkiye Başbakanı’nın tercihlerine kimsenin karışamayacağını da belirten Ebu Abdullah, “Erdoğan Suudi Arabistan’ı seçti. Modeli o. Madem bu kadar yakınlık duyuyor ve madem bu kadar demokrasi ile özgürlüklerden yana, Suudi dostlarına da demokrasiye geçiş çağrısı yapması gerekmez mi” sorusunu soruyor.

- SUK dışındaki muhalifler Suriye’ye dışarıdan müdahaleye karşılar. Suriye toplumu Batı dünyasına, özellikle ABD’ye karşı hassas bir toplum. Özellikle ABD ile kötü deneyimlere sahip. İsrail’le kavgasında sürekli İsrail yanlısı tavır almasından ötürü Batının pek kredibilitesi yok.

Dünkü bölümde muhalefetin çok parçalı olduğundan, hatta Esad’la diyalog yanlısı barışçıl kesimlerin çoğunluğu oluşturduğundan söz etmiştim. Buna rağmen Türkiye dahil olmak üzere, ABD ve Batılı ülkelerin muhalefet olarak sadece Suriye Ulusal Konseyi’ni (SUK) tanıdıklarını, onun iddialarını dikkate aldıklarını vurgulamıştım. Suriye’de, SUK dışında kalan muhaliflerin karşı karşıya kaldıkları en ciddi sorun, SUK “terörü”.

Aslında rejime muhalif olan, son derece haklı talepler dile getiren aydınlar, gazeteciler, bilim adamları, son zamanlarda SUK’un başını çektiği muhalif kesimleri eleştirmeye başlamışlar. SUK’un buna tepkisi çok ama çok sert olmuş. “Tahakkümcü” bir yanı var deniyor SUK için. Dolayısıyla Esad sonrası nasıl bir rejim geleceği konusunda bir fikir oluşmaya başlamış.

Adının açıklanmasını istemeyen, Esad’ı kişisel olarak desteklediğini ama rejimdeki aksaklıklar nedeniyle kendisini muhalif kabul ettiğini belirten Suriyeli bir meslektaşım “SUK, çok ama çok tehlikeli bir karta oynuyor. Mezhep kartına. Suriye dışında nasıl anlaşılıyor bilmiyorum ama bu ülkede böyle bir sorun yok” diyor. 

Asıl tehlike mezhep çatışması

SUK’un, kendisi dışında kalan muhalifleri, kendisinden uzaklaştıran tavrı, dediğim gibi demokratik taleplerden çok soruna mezhep açısından bakması. “Bunun rantını yiyor” diyor aynı meslektaşım. Yapmaya çalıştığının ülkede bir Sünni-Nusayri çatışması çıkarmak deniyor SUK için. Suriye Başmüftüsü’nün oğlunun SUK tarafından öldürülmesi bu kanıyı güçlendiriyor. Laik Sünni kesim (evet var böyle bir Sünni topluluk) bu durumdan ciddi endişe duyuyor. Devlet politikalarından rahatsız olanları da “rahatsız” eden bir olumsuz durum bu. Bu barışçıl muhaliflere mensup kişilerle çok görüşme şansını bulamadım maalesef. Ancak onları yakından tanıyan, Dr. Mehmet Yuva, SUK dışındaki muhaliflerin Suriye’ye dışarıdan müdahaleye karşı olduklarını ısrarla belirtiyor. “Suriye toplumu” diyor Yuva, “Batı dünyasına, özellikle ABD’ye karşı hassas bir toplumdur. Özellikle ABD ile kötü deneyimlere sahiptir. İsrail’le kavgasında sürekli İsrail yanlısı tavır almasından ötürü Batı’nın pek kredisi yoktur”. “İyi de ne anlama geliyor bu söyledikleriniz?” dediğimde açıklıyor Yuva: “Şu anlama geliyor. Suriye Ulusal Konseyi’nin yöneticilerinin çoğu Batılı merkezlerde yaşayan, toplumlarına oradan bakan insanlar. Suriye’de sözlerini dinletme şansları pek yok”. “O merkezlerde yaşamaktan başka şansları var mıydı sizce peki?” diyorum, “Yıllardır bu ülkede iç muhalefet var. Eleştirileri ile değerlendirmeleri ile belli bir noktaya da getirmişlerdi toplumu” oluyor Yuva’nın yanıtı. “Şimdi nedir durum peki” dediğimde de “SUK muhalefetinin sivilleri hedef alan saldırıları toplumu terörize etti. Bombalı saldırılar bu grubun az da olsa var olan toplumsal desteğini bitirdi. Ama silahlı muhalefetin de devletin de yanında olmayan çok büyük bir kesim pasifize olmuş durumda. Kötü olan bu” yanıtını veriyor Dr. Mehmet Yuva. 

Şam Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim görevlisi Dr. Sahir El Sahir aynı zamanda Baas’ın Şam sorumlularından. Geleceğin bakanlarından olacağına kuşkum yok. Konulara çok hâkim, inançlı bir Baas’çı Dr. el Sahir. Suriye toplumundaki genel havayı konuşuyoruz. “Halkımız kırgın” diyor. Özellikle iki ülkeye çok içerlemiş Suriyeliler. İkisine de, yani “çok yakın dost” gördükleri Katar ve Türkiye’nin tutumuna anlam veremiyorlarmış. Bu arada çok ilginç bulduğum bir belirlemesi oldu El Sahir’in. “Türkiye ile Suriye’nin ekonomik ilişkileri de iyi gidiyordu” diyor. “Ancak, Türkiye’nin sanayisi ile rekabet edecek gücü olmayan Suriyeli sanayiciler bu durumdan memnun kalmadı. Muhalefete yanaşmalarının bir nedeni de bu olabilir”. İlginç bir belirleme elbette bu.

"Hatay’ı da konuşacağız"

Dr. El Sahir, Recep Tayyip Erdoğan’ı “ABD projesinin aktörlerinden biri” olarak değerlendiriyor. Görüşlerinin kişisel olduğunu belirtmesine rağmen Dr. Sahir el Sahir, toplumda ortak olan görüşlere vurgu yapıyor aslında. Örneğin Hatay konusu gündeme geldi ister istemez. Bunun Türkiye ile Suriye arasında yakın zamanda bir sorun olmayacağını belirten El Sahir açıkça söylemekten çekinmiyor: “Ama Hatay, Suriye halkı için bir vatan parçasıdır. Türkiye’nin bize yaptıklarını elbette unutmayacağız ve günü geldiğinde Hatay’a ilişkin düşüncelerimiz uluslararası bir platformda dile getirebiliriz. O zaman şu anda Türkiye’nin yanında olanlar, bizim safımızda olacaklar. Çünkü bu işlerin bir sırası var”. Ama hemen eklemeyi ihmal etmiyor genç akademisyen ve politikacı: “Tabii ki önceliğimiz Hatay değil. Asıl meselemiz İsrail işgalindeki Golan Tepeleri’ni geri almak”.

El Sahir’e de sordum muhalafetin gücünü. Bu konuda en çarpıcı sözleri ondan duydum. Muhalefetin kitle desteği olmadığını ama sayılarının çok olduğunu söyleyince sordum haliyle: “Nasıl oluyor bu?” Pek ikna edici bulmadığım yanıtı şu oldu El Sahir’in: “Suriye’de adi suçlar çoğunlukta olmak üzere çeşitli suçlardan aranan tam 60 bin kişi var. Bunların da muhalefete katıldığını düşünüyoruz. Varsa tüm güçleri bu”.

Suriye’nin Türkiye’den beklediği tek şeyin, sınırlarını komşu bir ülkenin muhalefetine açmamasıydı diyor Dr. El Sahir. “Biz böyle yaptık mesela. Irak’ın işgali sırasında sınırlarımızı kapattık ve ABD güçlerine ülkemizi kullandırtmadık”.

‘Davutoğlu çok hayalperest’

Dr. Bessam Ebu Abdullah, Ulusal Strateji Merkezi’nin sorumlusu. Adından da belli olduğu gibi, ülkenin strateji üreten önemli özel kuruluşlarından biri burası. Dr. Abdullah, uzun yıllar ülkesinin Ankara Büyükelçiliği’nde görev de yapmış. Merkez’de uzun bir sohbet gerçekleştirdiğim Ebu Abdullah, Türkiye’ye her Suriyeli gibi çok kızgın. Özellikle Recep Tayyip Erdoğan’ın, “dünya ve bölge meselelerine din çerçevesinden baktığını” belirtiyor ve “Bu Ortadoğu’da bile normal karşılanmayan bir durumdur” diyor. Türkiye Başbakanı’nın tercihlerine kimsenin karışamayacağını da belirten Ebu Abdullah, “Erdoğan, Suudi Arabistan’ı seçti. Modeli o. Madem bu kadar yakınlık duyuyor ve madem bu kadar demokrasi ile özgürlüklerden yana, Suudi dostlarına da demokrasiye geçiş çağrısı yapması gerekmez mi?” sorusunu soruyor.

Dr. Bessam Ebu Abdullah, “Türk diplomasisi diye bir olgu vardı, ağırbaşlı, dikkatli, dengelerden haberdar bir politikaydı” bu diyor. “Şimdi ne durumda peki sizce” diye sorduğumda aldığım yanıt, “Ahmet Davutoğlu’nun hayalciliğinin peşinde bir Türk diplomasisi var artık” oluyor. “Davutoğlu ilginç bir zat. Nasıl bir coğrafyada yaşadığını sanki unutmuş gibi. Osmanlı’nın hâlâ vücut bulabileceğine nasıl inanabilir? Üstelik yönünü Batı’ya ve ABD’ye dönerek nasıl Osmanlıcılık yapacak? Yani Osmanlıcılığı da gerçek değil” diye de sürdürüyor konuşmasını.

Ebu Abdullah da ülkedeki en önemli sorunun, kendisinde geri dönülmez bir noktaya gelinebileceği korkusunu yaşatan mezhep kavgası çıkartma çabaları olduğunu söylüyor. Türkiye’nin bu konuda da, farkında olmadan da olsa katkıda bulunduğunu iddia ediyor.

18 Mayıs 2012
(Cumhuriyet Portal)
-
Diger bolumler icin bkz:

Post a Comment

0 Comments