Sayın Başkan ,
Bu salonda duruşmalara başlayalı bir senenin dolmasına bir hafta kaldı.Gözaltına alındığım 22 Şubat 2010 tarihinden bugüne kadar fiilen tutuklu kaldığım süre 16 ay’ı geçti. CMK’ya göre sözde acele işlerden sayılan bu davanın bu salondaki fiili duruşma sayısı gün olarak henüz 60 günü bulmadı.
Her 6-7 gün süren duruşmalardan sonra taleplerimiz alınıyor.Verdiğiniz klişe kararlarla tutukluluk durumumuz sürdürülerek duruşmalara 30 ila 45 gün ara veriliyor. Muhtemelen bugün de talepleri aldıktan sonra vereceğiniz ara kararla duruşmayı bir ay sonraya atacak ve davamızla birleştirilecek 143 sanıklı 3ncü Balyoz davası sanıklarının savunmalarını alacaksınız.
Bizlerin parmaklıklar ardında ucu açık bir dava ile tutulmamızdan elbette çok mutlu olanlar, bize “kefaret” ödettiklerini sanarak keyif alanlar elbette vardır.
Bu salonda sanıklar ve müdafileri gerçeği görmek isteyenlere, davanın hiçbir yasal dayanağı olmadığını, davanın bir komplo olarak “ÇETE” tarafından kurgulandığını, hiçbir kuşkuya yer vermeyecek tarzda ortaya koydu. Gerçeği görmek istemeyenlerin parmaklıklar ardında tutulmamızdan keyif aldıklarını söylemek herhalde abartı sayılmamalıdır.
Bu davada sayın heyetinizin maddi gerçeğin ortaya çıkartılması için ne ölçüde ilgili olduğu sanıklara yönelttikleri sorular da ortaya koymaktadır. Ayrıca duruşmalarda dava konusu belgelerin sahte olduklarını kanıtlayan belge ve bilgiler de heyetinize sunulmuştur. Bildiğimiz kadarı ile şimdiye kadar sizlere sunulan bu bilgi ve belgeleri araştırma gereği duymadınız.
Bundan ayrı olarak duruşmalarda sizlere işaret ettiğimiz davayı kurgulayanların parmak izleri niteliğindeki belgilere de hiç itibar etmediniz. Bütün bunlara karşın şimdiye kadar sahteliği sırıtan dijital belgelere dayanarak bu davayı sabırla. İnatla sürdürme kararlığınızı anlayabilme olanağı bulunmamaktadır.
Konuya ilişkin gerek benim ve gerekse diğer sanıkların sayın avukatları, bu bağlamda sözün bittiği noktaya kadar gerekli açıklamalarda bulundular.
Ben zaman zaman bu salonda dile getirmeye çalıştığım davanın farklı bir boyutuna ilişkin taleplerimi tarihe not düşerek size ve bütün yurttaşlarıma yeniden iletmek istiyorum.
Yürekleri yurt sevgisiyle dolu olanlar için, gerçekte bu davada işlenen hukuk cinayetlerinden daha vahimi, bu davayı kurgulamak uğruna “Vatana ihanet suçunun “ işlenmiş olmasıdır.
Bu suçun işlenmesinin nedeni tam bir aymazlık içerisinde bir ÇETE tarafından üretilen sahte dijital belgelerin gerçek olduğu sanısını yaratmak için “Devlet sırrı “ niteliğindeki, 1nci Ordu Birliklerine ait gerçek planlarla birlikte piyasaya sürülmesidir.
Bu suretle 1nci Ordunun gerçek planları istenmeyen kişilerin ve ülkenin eline geçmiş, basında da yeralmıştır.
Bu planların yürürlükten kaldırılması, meydana gelen hasarın onarılmasına yetmeyeceği bu işin uzmanlarınca da bilinmektedir.
Diğer yandan BALYOZ davasında 365 sanığın 250’si emekli değil, aktif görevdedir.TSK’nın en mümtaz elemanlarının isimleri dijital sahte belgelere konarak çok kolay sanık yapılmış, parmaklıklar ardına konmuşlardır. Bu 250 sanığın 51’i general ve amirallerden oluşmaktadır.En büyük hasar, Karadeniz ve Akdeniz’in hemen hemen en güçlü donanmasına sahip Türk Deniz Kuvvetlerinde meydana gelmiştir.
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’ndaki toplam 48 Muharip amiralden 25’inin parmaklıklar ardında olduğu göz önüne alınırsa, Deniz Kuvvetleri Komutanlığımıza indirilen darbenin, açılan yaranın büyüklüğü daha iyi anlaşılacaktır.
Daha önce de belirttiğim gibi, hukuk cinayetlerini, kişisel mağduriyetleri, emeklileri bir tarafa bırakalım, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne bu davanın yol açtığı hasarı yaratanlar, vatana ihanet suçunu işlemiş olmuyorlar mı?
Bu suça iştirak edenlerin üzerindeki “dokunulmazlık zırhı” hangi cins olursa olsun, onları korumaya yetmeyecektir.
Bir kamu davası yürüten heyetinizin, artık gün ışığına çıkmaya başlayan gerçek suçlunun peşine düşülmesini sağlamanız, asli göreviniz ötesinde bir vatan borcunuzdur.
Bunu siz yapmaz iseniz, elbet bir gün bunu vatan borcu olarak yapacak yürekli, vatan sever insanların ortaya çıkacağından kuşku duymuyorum.
Davayı kurgulayan siyasilerden, Beşiktaş Adliyesi’ni de içine alan zincirin halkalarında yer alanları ortaya çıkarmak için suç işledikleri sabit olanlardan işe başlayın.
Bu bağlamda sorgulanması ve bilgisine başvurulmasını istediklerimi sıralıyorum:
• Başta bu davanın kotarılmasında başrol oynadığı sabit olan, sahte belgeleri kullanarak ve de gerçek belgeleri tahrif ederek, çarpıtarak “Tespit Tutanakları” ve “Fezlekeleri” hazırlayan, hatta en son Eskişehir’de 21 Şubat’ta yapılan aramada ele geçen Flash Disk’e ilişkin tespit tutanağını aramadan bir hafta önce (14 Şubat 2011) hazırladıkları sabit olan İstanbul Emniyet Müdürlüğü TEM Şube Müdürü iken son olarak görev yerinin değiştirildiğini öğrendiğimiz Yurt ATAYÜN ve ekibinin zaman geçirilmeden sorgulanmasını,
• Bir valiz dolusu belgeyi, sözde vatansever emekli bir subaydan aldığını ileri süren ve bunları Beşiktaş Adliye’sine teslim eden Taraf Gazetesi yazarı “Baransu’nun” Devlet sırrı niteliğindeki belgeleri yetkisiz olduğu halde almak, yaymak, saklamak suçlarından sorgulanmasını,ve bu suretle sözde “Haber Kaynağım” dediği vatansever emekli subayın, gerçekte eyleminin bir suç teşkil etmesi nedeniyle, kimliğinin ortaya çıkartılmasının sağlanmasını,
• Gerçekte olay; Faith marka valizin vatansever bir emekli subay tarafından değil, Emniyetten bir grup çete mensubu tarafından, Beşiktaş Adliyesi’ne getirildiği, uzunca bir süre burada tutulup işlem başlatıldığı, çalışmaların son aşamasında uygun bir zamanlama ile valizin Beşiktaş Adliye’sinden alınarak Kadıköy’e, Taraf Gazetesi’ne götürüldüğü; gazetede kullanılacak sahte ve gerçek belgeler titizlikle belirlendikten sonra, tekrar Beşiktaş Adliyesi’ne getirilmesinden ibarettir.
• Bunun kanıtı, ilk parti sorgulanan ve tutuklanan sanıkların önemli bölümünün, resmi soruşturmanın yapılmaya başlandığı Şubat 2010 tarihi itibariyle iddianamede gerçek ikametgah adresleri değil de, 2006-2008 yılları arasında tayinen bulundukları adresler yer almasıdır. Sanıkların bir kısmının bir veya iki tayin önceki ikametgah adreslerinin iddianamede yer alması, davaya ilişkin hazırlıkların çok önceden başladığını kanıtlamaktadır. Bu sanıklar İddianamede yer alan ikametgahlarda değil de, fiilen bulundukları yerlerde seçimlerde oy kullanmaları (mahalli ve genel seçimlerde) ikametgah kayıtlarının resmen nüfusa da işlenmiş olduklarını göstermektedir.
• Fetullah Gülen gönüllülerinin kurup yönettiği Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın “Askeri Vesayet Ve Demokrasi “ konusunda bir toplantının 2004 tarihinde yapıldığını. Alper Görmüş 4 Kasım 2011 günlü Taraf Gazetesi’ndeki köşesinde açıkça yazmıştır. Yine aynı yazar toplantıda birinin “askeri vesayeti ortadan kaldırmanın yegane yolunun başarısız kalmış askeri darbe girişiminin ardından eski ve yeni darbecilerin derdest edilip yargılanmaları olduğunu savundu” diye yazmaktadır.
Bu bize açıkça kurgulandığı ortaya çıkan Balyoz Davasının köklerinin ne kadar eskiye dayandığını göstermektedir. Bu toplantıya katılanların bağlantılarını ve toplantı sonunda hazırlamış oldukları muhtemel önerileri kime veya kimlere iletildiğini ortaya çıkarılması için Alper Görmüş’ün bilgisine başvurulması çok önemlidir.
Bununla bağlantılı olarak Tekirdağ Cumhuriyet Savcılığının 21.12.2010 tarih ve 2010/874 sayılı Yetkisizlik kararında Orhan Aykut adlı şahsın ifadesi hakkında verdiği “yetkisizlik” kararında anılan şahsın şu ifadeleri yer almaktadır.
“2007 yılında Balyoz soruşturmasında delil olarak kullanılan belgeleri, ağzı kapatılmış bir çuval içinde (geçmişte TSK’dan uzaklaştırılmış olan) uzun saçlı bir binbaşı ve Amerikalı senatörün getirerek, İstanbul 4. Leventteki bir otele kendisi de hazır olduğu halde İHSAN ASLAN’a teslim ettikleri, o dönem İhsan ASLAN ile bir arada hareket edip birbirine güven duyduklarını için de Balyoz Soruşturmasına dayanak oluşturan belgelerin bulunduğu çuvalı bizzat kendisinin İhsan ARSLAN’a ait otomobile taşıdığını, oradan Ankara İlindeki İhsan Arslan’a ait ofise götürdüklerini, askeri seminer ile ilgili bu belgeler arasındaki kayıtlara, İHSAN ARSLAN’ın 22 katlı binasının 5 katında ilaveler yapıldığını” belirtmektedir.
Bir yıl önce verilen “yetkisizlik” kararında yer alan bu ifadelere yapılan işlem sonucunun araştırılmasını ve ifadeyi veren şahsın mahkemenizce de dinlenmesini ve soracağımız sorulara yanıt vermesini,
• Taraf Gazetesinde Sahte Darbe Planlarına ilişkin yayınlanan haberlerin bütün yandaş medyada yer almasından sonra kamuoyunu aydınlatma amacına yönelik 05.-07 Mart 2003 tarihinde 1. Orduda icra edilen Seminerin Gerçek Yüzünü Çeşitli Ulusal Medyada anlatmaya çalışmıştım. Benim söyleşimden rahatsız olduğu anlaşılan sayın Başbakan Erdoğan’ın Balyoz Kampanyasının bütün hızıyla sürdürüldüğü dönemde (Ocak/Şubat 2010) yazılı ve görsel medyada BEYANLARI şu şekilde yer almıştır.
“Bir emekli orgeneral TV TV dolaşarak konuşma yapıyor. Sanmayınız ki bizim bunlardan hiç haberimiz yoktu. Biz işimize baktık, maalesef onlar da işlerine baktılar.”
Balyoz soruşturması kapsamında soruşturma savcılarının Balyoz Darbe Planı hakkındaki bilgilerinin olup olmadığı yönünde Milli İstihbarat Teşkilatına , Emniyet Genel Müdürlüğüne göndermiş olduğu resmi yazılara bu konulara “basına yazılanlar dışında kurumlarında herhangi bir bilgi, duyum veya ihbar olmadığına ilişkin resmen yanıt vermişlerdir. Bu kurumlara yazılan yazılar ve yanıtları dava dosyasında bulunmaktadır.
Devletin resmi kurumlarında buna Genel Kurmay Başkanlığı da dahil, Darbe Planlarına İlişkin herhangi bir bilgi olmadığına göre Sayın Başbakan’ı “darbe planı hakkında bilgilendirenin “sahte planları yapanlar” dışında kimse olamayacağı açıktır.
Sayın Başbakanın kandırıldığı açıktır. Bu nedenle madde gerçeğin yani sahte belge üreten çetenin ortaya çıkarılması için Sayın Başbakan’ın ifadesine başvurulması gerekmektedir.
• 26 Şubat 2010 tarihinde Savcılıkta yapılan Sorgulamamda, üç avukatımızın huzurunda kendisini bu soruşturmayı ilişkin siyasilerden bir talimat alıp almadığı konusundaki soruma karşılık “Evet bana sen gençsin, sen bunları tanımazsın ha! “ yolunda uyarı aldığını açıkça beyan etmiştir.
Sahte Balyoz davasını kurgulayan zincirin ilk halkasında yer alan siyasi kişileri ortaya çıkarmak için Sayın Bilal Bayraktar’ın ifadesinin alınarak kendisini uyaran kişinin kimliğinin araştırılmasını istiyorum.
• Soruşturma savcıları hakkında son olarak HSYK’ya da bulunduğumuz suç duyurusunu incelemek üzere bir müfettiş görevlendirildiğini memnuniyetle öğrenmiş bulunuyoruz.
Ancak bu savcıların işledikleri, delil karartma, saklama ve gerçekleri çarpıtma suçlamalarının kanıtlarının, madde gerçeğin ortaya çıkartılması açısından tarafınızdan da dikkate alınmasını ve mahkemeye celp edilerek sorulara cevap vermelerinin sağlanmasını talep ediyorum.
• Savcılıktaki soruşturma sırasında, sekretere önceden bana tevcih edilmek üzere hazırlanan sorulardan telefon görüşmelerine ilişkin soruları geçmesi talimatını soruşturma savcısının vermiş olduğu avukatlarımca da bilinmektedir.
Bu da benim telefon konuşmalarımınım dinlendiğini ve kayıt altına alındığının kanıtıdır.
Bundan önce de istediğim bana ait telefon dinleme kayıtlarının tarafıma verilmesini,
Arz ve Talep ederim...
Çetin Doğan
0 Comments